adscode

Tatilden sonra hayata alışma rehberi

Şehrin kalabalığını da yanınızda götürdünüz, otuz liralık yemeğe yüz otuz lira ödediniz, beach’lerde ikişer metre kare yer edindiniz, bin iki yüz kişi birlikte denize girdiniz,

Şimdi tatil dönüşü iş hayatına ve şehre alışma zamanı. Peki nasıl olacak bu?

Böyle bir tatil dönüşü, en önemli problemlerden biri yorgunluk. Tatil mi yaptınız, dokuz gün inşaata kum mu çektiniz belli değil.

Kiminiz ıstakoz misali yanık, kiminiz gece hayatından bitik, kiminizin dönüş yolundaki trafik yüzünden kafası gidik.

*

Dokuz gün aradan sonra ev biraz havasız ve kimsesiz kalmış olabilir ve hatta başkasının eviymiş izlenimi verebilir. Giderken atmayı unuttuğunuz çöp fena yapmıştır ortalığı, iyice bir havalandırın ve eve girer girmez yatay pozisyona geçin. Acele yok; evde bir, iki güne her şey normale dönecek, merak etmeyin.

O yüzden mümkünse hemen temizlik, çamaşır işlerine girişilmemeli ve pazar gecesi erkenden yatılmalı! Bu tatil yorgunluğu anca bir hafta aktif dinlenmeyle atılacak zaten, dinlenmeye hemen başlanmalı.

Giderken muhteşem bir düzenle hazırlanan valizlerin, dönüşte karman çorman ve sıkış tepiş gelmiş olması da içinizi karartmasın. Yavaş yavaş hepsi olur... İçinden çıkartırken size acı verecek olan nemli mayoları ve kapağından biraz akmış olan güneş kremini alın yeter. Çok üzücü ama o valizdeki hiçbir şey size bu hafta lazım olmayacak!

*

 

Tatil sonrası ilk akşam, alırken çok mantıklı görünen yerel incik boncuk ve organik gıda, valizlerin içinden ve kapının önünde duran torbalardan sizi dürtecek. ‘Temel ihtiyaç bu!’ hissiyle yoldan alınan kızılcıklı tarhana, dağ kekiği, arı poleni ve daha bir hafta yemeye fırsat olmayacak örgü peynir dolaplara; şimdi göze pek de alımlı gözükmeyen örgü bilezik, bir sonraki tatile kadar hiç takılmayacak halhal, tüylü küpe ve boncuk kolye kutulara konulmak istenecek. Acele etmeyin, bozulacakları dolaba koyduktan sonra yan gelip yatın. Denizde çok alımlı görünen, üstü beyaz çizgili kahverengi taşlar da şimdi pek sönük duruyor. Yerinde güzellerdi, keşke eve taş taşımasaydınız.

*

Evde geçirilen hafta içi geceleri, tatilcilerin hala sosyal medyada aktif olacakları anlar olacak. Tatil fotoları düzenlenecek, en afili filtreler atılacak, resimler kırpılacak, sıraya konacak, sonra da gün be gün Instagram başta olmak üzere paylaşılacak. Daha özel olanların paylaşılma isteği anca çeşitli WhatsApp gruplarında giderilecek. Özellikle tatil sonrası perşembe günlerinin, #tbt etiketiyle; deniz kenarında güneşlenen iki bacak, halhallı ayak, güneş batışı, simitli sucuklu kahvaltı, mayolu çocuk paylaşımlarıyla dolacağını hesaplayan Instagram yetkililerinin, şimdiden yoğun bir hazırlık içerisinde oldukları söyleniyor(!)

*

 

Pazartesi sabahı, tatilden sonraki en kötü gündür. Bir defa, dokuz gündür geç yapılan zengin kahvaltılara nasılsa hemen alışmış bünye, sabahın köründe hızlı hızlı ağıza tıkıştırılan zeytin ekmeği görünce bir moral bozukluğu yaşayacak. Kimi hiç kahvaltı etmeden basıp gidecek. Fazla takılmayın, anormal olan parmak arası terlikle, şortla, mayoyla, pareoyla, püfür püfür esen rüzgarın eşliğinde, saat 11’de sucuklu yumurta yemekti zaten!

*

Pazartesi sabah ofiste eller klavyeye kolay kolay uzanmayacak. İşe geç gidebilenler bir, iki saat gecikecek. Tüm vücudu saran isteksizlik haftanın ortalarına kadar sürecek. Salı, çarşamba günleri azalan bir mahmurlukla geçecek. Patronlar, müdürler ne kadar tersini söyleseler de kimse bu haftadan çok iyi bir verim beklemiyor zaten. Onlar da aynı sizin gibi, hatta daha da beterler!

*

İş yerinde zaten herkes tatil konuşuyor olacak. Bodrum’a, Çeşme’ye gidenler, kalabalıktan ve pahalılıktan yakınacak ama inceden de hava basacaklar. Kendi yarattıkları kalabalığı anlatırken, kendileri orada değilmiş gibi söylenecekler. Bir beach’e girerken adam başı yüz küsur lira, bir hamburger bir kolaya seksen lira verdiklerini söylerken, satır aralarında verebilmiş olmanın havasını atacaklar.

Yurtdışına gidebilenler her yediklerinin, her aldıklarının parasını söyleyecekler. Yediklerini pahalı bulup, aldıklarını kelepirmiş gibi anlatacaklar. ‘Bi tost yedik 12 Euro bayıldık!’ derken, ‘İnanamazsın şu ayakkabıyı 37 Euro’ya aldım!’ diye kafa ütüleyecekler.

Memlekete gidenler havasını, suyunu, sebzesini, meyvesini öve öve bitiremeyecekler. ‘Salatalığı bir kesiyorsun, ev salatalık kokuyor abi!’ diye organik takılacaklar. Bahçeden kokulu domatesle, dalından biberle, tavuğun totosundan yumurtayla yaptıkları kahvaltıları yaşatacaklar.

‘Teknedeydik, bir hafta hiç karaya inmedik, inanır mısın?’ diyen iyice elitler, telefonlarını elden ele gezdirecekler. Hepsi birbirine benzeyen deniz tonu renklerini, ‘Burada tam çıkmadı ama masmaviydi, nasıl biliyor musun?’ şeklinde pekiştirecekler.

Kendinizce inanılmaz bronzlaşmış hissetseniz de ‘A? Hiç yanmamışsın?’ diyenler çıkacak.

Sakin olun.

Şimdi, acil bekleyen raporlar, ardı ardına girilmesi gereken toplantılar, yetiştirilmesi gereken işler, evde bekleyen ödemeler var.

Daralmayın.

Bir hafta içinde bünye kokusuz domatese, halhalsız ayağa, denizsiz hayata, kahvaltısız sabaha, trafiğe, toplantıya, didişmeye, itişmeye alışacak. Yemenili teyzeden alınan örgü peynir bir haftaya bitecek, kızılcıklı tarhana mutfak dolabının arkasında unutulup gidecek.

Bir hafta dayanın, her şey normale, o sıkıcı haline geri dönecek.

*

Not: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam

Paylaşın

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder