adscode

Türk ordusunun Mudanya Mütarekesi sırasında kendi süngüsü ile çizmiş olduğu sınırlar Lozan da taviz verilmeden savunulmuştur

Lozan Antlaşması yla Boğazlar üzerindeki İngiltere nin üstün kontrolü kaldırıldı Lozan da gizli hüküm yoktur 100 üncü yılda gizli maddelerin açığa çıkmasından bahsedenler hayalperestlerdir

Henüz saltanat ortadan kalkmadan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ama onun yanında İstanbul Hükümeti de muahede için davet edilmişti. Şüphesiz bu düzenleme İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya tarafındandır. Son sadrazam iki hükümetin (İstanbul ve Ankara Hükümetlerinin) birlikte gitmesi ve birlikte çalışmasının daha salim olacağını beyan ettiği halde haklı olarak Ankara Hükümeti ile Meclis buna karşı çıktı. Rıza Nur ve Hüseyin Avni Ulaş’ın başında olduğu 77 mebusun verdiği önergeyle saltanat kaldırıldı; 1 Kasım 1922. Böylece İstanbul Hükümeti’nden, devreden çıkarıldığı görülüyor.

Lozan

TAVİZ VERMEDİLER

İsmet Paşa delegasyon reisi olarak uygun görüldüğünden Yusuf Kemal Bey’in yerine Hariciye vekilliğine tayin edildi, Dr. Rıza Nur yardımcısıydı. Hasan Saka ve geniş bir danışmanlar heyeti; ki içlerinde Mahmud Celal (Bayar), Münir Ertegün, Yusuf Hikmet Bayur, Tevfik Bıyıklıoğlu, Fuat Ağralı (mali müşavir) hatta eski hahambaşı Haim Nahum gibi uzmanlar da vardı.
13 Kasım’da Lozan’da tertiplenen toplantıya Lloyd George geç geldiğinden toplantı 20 Kasım’a sarktı. Birinci dönem görüşmeler 4 Şubat’a kadar sürdü. Sebebi ise; Lozan’da sınırlar konusunda hemen hemen hiçbir önemli itilaf çıkmadığı halde kapitülasyon meselesinde Lloyd George ve İngiltere ile arası hiç de iyi olmayan Fransa ve İtalya birleşerek baskı yaptılar. Kapitülasyon rejiminin reddinin üzerinde ısrar eden delegasyon ve İsmet Paşa ile Lloyd George arasındaki çatışma dolayısıyla kongre kesildi.
İkinci dönem 23 Nisan 1923’te başlayacaktır ve bu sefer Lloyd George’un gelmediği görüldü. Lloyd George’un baskıları sonuç vermeyince kendi açısından başarısızlığı açığa çıkmış oldu. Lozan üzerinde bugün bile spekülasyonu yapılan On İki Adalar meselesinin burada tartışılacak durumu yoktu. Hatta bir ara Tasos (Taşoz) bir tartışma konusu olabilecekken gereken bahri kuvvetin olmaması dolayısıyla buraya zaten önceden çıkarma yapılamamıştır. Türk ordusunun Mudanya Mütarekesi sırasında girmiş olduğu bütün bölgeler; yani kendi süngüsü ile çizmiş olduğu sınırlar Lozan’da taviz verilmeden savunulmuştur. Bir nüfus mübadelesi için de bir başka toplantının tertiplenmesi karar altına alındı.

Lozan

Lozan üzerine Dr. Rıza Nur’un sonradan yazdığı hatırattaki pasajlar realiteyle uyuşmazlıktan çok kendi içinde tutarsızdır. Bu tarih yazarının ve Milli Mücadele’ye katılan baş delege yardımcısının hatıratı ortada garip söylentilerin ve değerlendirmelerin, hayal mahsulü tasvirlerin yapılmasının nedenlerinden biridir.
KAPİTÜLASYONLAR KALDIRILDI

Toplantıda Rusya Sovyet Federatif Cumhuriyeti (RFSR) Boğazlar üzerinde Türkiye’yi radikal bir davranışa zorlamış; bu nedenle de destek olmuştur. Şunu belirtelim, Lozan Antlaşması’yla Boğazlar üzerindeki İngiltere’nin üstün kontrolü kaldırıldı ve Türkiye beynelmilel komisyon başkanı oldu, Boğazlar askerden arındırıldı. Bu noksan ileride çok kısa bir süre sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki ve idari kabiliyetinin kabul görmesi üzerine Montrö rejimine tahvil edilmiştir. Lozan ile kapitülasyonlar ortadan kaldırılmıştır; yani ecnebi tebaanın Türkiye’de iş görme, mülk edinme ama asıl önemlisi davaları kendi mahkemelerine taşıma hukuku kaldırılmıştır. Kapitülasyon mahkemesi Beyoğlu Tomtom Kaptan Sokağı’nda bir tarihi anıt kalmıştır.
Lozan’da gizli hüküm yoktur. Rahmetli Seha Meray Hoca’mız ve Büyükelçi’miz, Dışişleri Bakanı’mız Osman Olcay’ın birlikte Lozan ve Montrö zabıtlarını, layihaları dikkatle çeviren, emande (tashihli ve karşılaştırmalı) eden bir faaliyetle ciltler dolusu eseri ortaya koydukları halde bırakın kahve sohbeti tarihçilerini, akademisyenlerin bile bu işe dikkat etmediği görülmektedir. 100. yılda bir referandumdan ve gizli maddelerin açığa çıkmasından bahsedenler hayalperestlerdir. Türkiye tarihçiliği hayalperestler veya komplo teorisi arayanlar için çok uygun bir alan haline getirildi. Sorun, bu tip tarihçilerden çok bunlara inanmaya hazır diğer okumuş yazmış takımıdır.
ANTLAŞMALARIN SİSTEMİ

Antlaşma sürüyor, bunun 100. yılı yok, şartların değişmesi ve zorlaması karşısında bu antlaşmaya uymak isteyenlerin yeniden bir antlaşma toplaması gerekir; kolay değildir ve gereği de yoktur. Lozan Antlaşması’nın hükümleri nasıl değişir? Tıpkı Montrö’nün Boğazlar rejimini değiştirmesi gibi; o kadar açık. Kanunlar hiyerarşisinde hiç şüphesiz ki beynelmilel antlaşmaların meclisler tarafından tasdikiyle metinler üstünlüğe sahiptir. Mesela; gözlemci olarak katıldığı bu sulh konferansı tartışmalarına Amerikan Senatosu’nun, konu önlerine getirilmediği ve açıkça reddetmedikleri için onların da bu hükme uyması gerekir.

Karadeniz devletlerinin ticari ve bahri seyrisefain anlamında saklı hükümleri vardır. Ticari yönden bu kongreye katılanlar, gözlemciler, konferansın taraftarı olarak hükümlere uyanlar ayrıdır. Lozan Antlaşması sırasında Türkiye sınırları içinde Hatay yoktu. Bu değişiklik de sonradan tanındı. İşgal eden ve kaybeden arasında bir anlaşma var. Bu bir istirdattı ve iki ülke (Fransa ve Türkiye) anlaşmıştı. Bu konuda bile bir sorun olmadığı açıktır. Herkes kendine göre muhayyel bir ülke için referandum zamanının geldiğini tekrarlayabilir. Oysa milletlerarası alanda böyle bir olayın teşekkülü hiç de sanıldığı kadar kolay değildir. Başka şartlar, değişimler ve zorlamalar gereklidir.
PROFESÖR DİMİTRİOS PANDERMALİS

PROFESÖR Dimitrios Pandermalis klasik arkeoloji dünyasının ünlülerinden. Soyadından da anlaşılacağı gibi aslen Bandırmalı bir aileden, Selanik Üniversitesi’nin, Yunan akademik dünyasının ve klasik arkeolojinin seçkin üyelerindendi. Klasik etütlerde derinleşen Yunanlı bilginlerin ekserisi gibi Ortaçağlardan beri değişen Helenik dünyanın din ve kültür anlayışına eleştirel gözlerle bakanlardandı. Onca Yunanlılık klasik dünyanın kültür ve inançlarının ürünüydü.

Lozan

Ömrünü adadığı Dion Antik Kenti’ndeki kazılarla bilim dünyasında ün yapmıştır. Akropolis Müzesi’nin yeniden düzenlenmesi, Parthenon ve Akropolis’in zenginliklerinin ustaca teşhir edildiği bu müzenin kurucu başkanlığı son göreviydi. Müzeyi ziyaret ettiğim zaman açıkçası British Museum’daki “Elgin Mermerleri” ve Helenik koleksiyonların buraya avdet etmesinin gerektiğini beyan ettim. Beyanatım Yunan televizyonunaydı.

HER ŞEY YERİNDE GÜZELDİR

Kimse kendisinin bu eserleri daha iyi koruduğunu iddia etmesin. Berlin’deki Bergama Sunağı’nın da gelecekteki dünya, Bergama’ya dönmesine karar verecek ve Bergama akrapolisinin üstünde bu sunak yerini alacak. Her şey yerinde güzeldir. Profesör Pandermalis Büyük İskender’in babası Makedonya Kralı Filip’in mozolesini keşfetti. Bu ona haklı bir şöhret kazandırdı ama bilim dünyası onun Dion kazılarındaki titizliği ve yorumlarını bilir. Birçok Avrupa ülkesinin akademilerinde fahri üyeydi. Eski Akdeniz dünyasının ve medeniyetinin yeniden rehabilitasyonu ve yeni nesilleri etkilemesi bu gibi emektar biliminsanlarının işi olacak.

TÜRKİYE’NİN VAZİFESİ

Bu vesileyle kendi klasisist bilginlerimizi de zikretmek isterim. Türkiye Ekrem Akurgal’a, Arif Müfid Mansel’e, Eski Doğu’yu tetkik eden Sedat Alp’e, Hayat Erkanal gibi, Jale İnan gibi arkeologlara Mehmet Celal Özdoğan gibi prehistoriacılara çok şey borçludur. Yeni nesillerin Anadolu arkeolojisini eskiçağ dillerini ve medeniyetlerini ele alması ve eski Türklerde bir boşluk olan bu alanı doldurması beklenir. Bu Türkiye’nin vazifesi olmalıdır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder