adscode
adscode

Atatürk müzeleri ülkemiz tarihine ışık tutuyor

Atatürk ü saygı ve özlemle anıyoruz Atatürk ün fikirleri vizyonu ve mirası ebedi hayata intikal etmesinin 84 üncü yıl dönümünde de Türkiye de KKTC de ve yurtdışı temsilciliklerimizde düzenlenen tören

Atatürk müzeleri ülkemiz tarihine ışık tutuyor

Bundan 84 yıl önce bu vakitlerde ulu önderimiz Atatürk, ebedi hayata intikal etmiş, Türk ulusu derin bir mateme bürünmüştü.


Atatürk'ün fikirleri, vizyonu ve mirası tüm ulusa ışık tutmaya devam ederken müzelerde sergilenen materyallerle eşyalar; anılarını, çalışmalarını ve hayatını yansıtıyor. Aynı zamanda ülkemizin tarihine de ışık tutuyor.

ATATÜRK EVİ (SELANİK)
Atatürk'ün doğduğu, çocukluk ve gençlik günlerinin bir kısmını geçirdiği tarihi ev, 'Atatürk Evi' adıyla müzeye dönüştürüldü. Bu tarihi yapı, günümüzde Selanik’in Apostolou Pavlu Caddesi, 17 numarada bulunmakta olup, Türkiye Cumhuriyeti Selanik Başkonsolosluğu ile birlikte aynı yerleşkenin parçası. Atatürk Evi, bodrumuyla birlikte üç katlı ve bir avlu içerisinde yer alıyor. Evin mülkiyeti, Ali Rıza Efendi ve eşi Zübeyde Hanım’a 1878 başlarında geçti.


ATATÜRK, OCAKLI ODADA DOĞDU

Ali Rıza Efendi ile Selanik'in tanınmış ailelerinden Sarıgüllü Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde Hanım, 1878'de evlendikten sonra bu eve taşındı. Ev o zamanlar, etrafı yüksek duvarlarla çevrili olup, dokuz oda ve bir mutfaktan müteşekkildi. Daha sonra evin yanına oda ve ilavelerden oluşan yeni bir ev inşa edildi. Dış yüzü sıva üzerine pembe boyalı olup alt pencerelerine demir, üst pencerelerine de ahşap kafesler yapılmıştı. Atatürk 1881'de bu evin ikinci katındaki sol tarafa düşen ocaklı odada doğdu.

ATATÜRK'ÜN EVİ 1930'DA SATILDI

Selanik’te Türkler'den kalan bütün mülklere 1917'de Yunan Devleti el koydu. Lozan Antlaşması gereğince bu mülklerin bir kısmına Anadolu’dan gelenler yerleştirilirken bir kısmı satıldı. Atatürk'ün doğduğu ev, 1930'da satıldı. Cumhuriyet'in 10'uncu yıl dönümü olan 29 Ekim 1933'te Selanik Belediyesi, Türk - Yunan dostluğu ve Balkan Konferansı’nın bir hatırası olarak, Atatürk'ün doğduğu evin çift kanatlı kapısının sağ köşesine mermer bir plaka yerleştirdi. Plakanın üzerinde Türkçe, Yunanca ve Fransızca olarak şu ibare yazılı; “Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri GAZİ MUSTAFA KEMAL burada dünyaya gelmiştir. İşbu levha, Türkiye Cumhuriyeti'nin 10'uncu yıldönümü münasebetiyle konulmuştur."


1937'DE ATATÜRK'E HEDİYE EDİLDİ

Selanik Belediyesi, 1936'da evi satın alarak, 1937'de Atatürk'e hediye etti. Ev, 19 Şubat 1937'de Selanik Konsolosluğumuza teslim edildi.
Atatürk Evi, Selanik Türkiye Konsolosluğu'nun bakımına verilmiş ve evin zemin katında sonradan açılan dükkânlar kaldırılarak eski şekline getirildi. Geçmişte sarıya boyanan ev yine pembeye boyandı. Çatısı da aktarıldı.

1950'DE MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ YÖNÜNDE KARAR ALINDI

1950'de daha geniş çapta büyük onarım gören Atatürk Evi'nin müze olarak tanzimi düşünülerek bu konuda çalışmalara başlandı. Dışişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından birlikte yürütülen çalışmalara, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürlüğü görevini yürüten Prof. Dr. Enver Ziya Karal başkanlık etti.

10 KASIM 1953'TE TÖRENLE AÇILDI

Atatürk Evi Müzesi'nde sergilenecek eşyaların bir kısmı İstanbul Dolmabahçe Sarayı ve Topkapı Sarayı'ndan seçilerek Selanik'e gönderildi. Aylar süren titiz çalışmalardan sonra evin bütün odaları eski şekline göre ayrı ayrı değerlendirildikten sonra Atatürk Evi Müzesi, 10 Kasım 1953'te törenle ziyarete açıldı.

2012'DE RESTORASYONDAN GEÇİRİLDİ

Atatürk Evi’nin aslına uygun şekilde korunması ve çağdaş müzecilik anlayışıyla özenli ve titiz bir çalışma gerçekleştirilmek üzere 2012'de başlatılan restorasyon çalışmalarıyla evde yaşamış olan Yunan ailenin binaya yaptığı ilave inşaatlar ve içindeki otantik olmayan eşyalar kaldırıldı. Evin tanzim teşhirinde birinci etap olarak; arşivlerden ulaşılan belgeler doğrultusunda, ziyaretçilerin Atatürk hakkında bilgilendirilmesine yönelik panolara ve belgesel filmlere yer verildi. Üç kattan oluşan binanın zemin katında 'Atatürk ve Çocuk Odası' bulunuyor.

RESTORASYONDAN SONRA 2013'TE YENİDEN AÇILDI

Üst katlarda sofalarda evin eski teşhir düzenini gösteren maketler sergilenirken, birinci katta; 'Selanik Odası', 'Manastır Odası', ikinci katta; 'İstanbul Odası' ve 'Ankara Odası' olarak isimlendirilen odalarda, Atatürk’ün hayatının geçtiği şehirleri tanıtan ve Atatürk’ün hayatını anlatan bilgi panolarına yer verildi. İkinci katta 'Ankara Odası’nda Atatürk’ü koltuğa oturmuş şekilde canlandıran silikondan bir heykeli yer alıyor. Ziyaretçiler dilerlerse evi Türkçe, İngilizce ve Yunanca sesli rehberle dolaşabiliyor. Birinci etap restorasyonu tamamlanan Atatürk Evi, 16 Ağustos 2013'te ziyarete yeniden açıldı.

51 ESER SEÇİLDİ

İkinci etap restorasyon çalışmaları çerçevesinde yapının tarihi dokusunu bozmadan ve birinci etap çalışmalarda hazırlanan mevcut kurguya uyumlu bir sergileme düzeni oluşturuldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Atatürk Evi’nde sergilenecek, Atatürk’e ait kişisel eşyaların belirlenmesi için bir komisyon kuruldu. Komisyon tarafından Kocaeli ve Uşak Müzesi’nden seçilen 51 adet eser, söz konusu eserlere uygun olarak tasarlanan vitrinlerde sergileniyor. Sergilenen eserler arasında frak yeleği, ayakkabı, şapka, kravat, ağızlık, tabaka, kibritlik, baston, kaşkol ve yemek takımı gibi Atatürk’e ait kişisel eşyalar da bulunuyor.

ANKARA SALONU'NDA KİŞİSEL EŞYALARINA YER VERİLDİ

Ankara Salonu'nda Atatürk’ün kişisel eşyalarının yanı sıra özel bir vitrinde, altından yapılmış orijinali Ankara Cumhuriyet Müzesi’nde sergilenen Cumhurbaşkanlığı mührünün replikasına da yer verildi. Evde ayrıca Atatürk’ün Selanik Askeri Rüştiyesi 4'üncü sınıf notlarının, Manastır Askeri İdadisi 2'nci ve 3'üncü sınıf notlarının ve Kara Harp Okulu 3'üncü sınıf notlarının transkripsiyonunu içeren belgelerin kopyaları sergileniyor. Sergilenen belgeler arasında Atatürk’ün Kara Harp Okulu'nun künye kaydı ve 1921'de kardeşi Makbule Hanım'a gönderdiği, üzerinde kendi el yazısı bulunan Çankaya Köşkü’nde çekilmiş fotoğrafı bulunuyor.

İKİNCİ ETAP 2014'TE AÇILDI

29 Ekim 2014'te açılışı yapılan ikinci etap sergileme çalışmaları kapsamında; Selanik Odası’nda pencere kenarında sedir üzerinde oturan ve elinde tespih tutan Zübeyde Hanım'ın silikon heykeliyle mutfakta masada oturan Atatürk’ün gençlik dönemini yansıtan silikon heykeline de yer verildi.

ETNOGRAFYA MÜZESİ (ANKARA)
Ankara’nın Namazgâh adıyla bilinen semtindeki tepe, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı gereğince, Milli Eğitim Bakanlığı'na müze yapılmak üzere bağışlandı.

MACAR TÜRKOLOG PROF. J. MESZAROS'A GÖRÜŞLERİ SORULDU

1924’e kadar Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’na katılan, milli kültüre önem veren devrimciler, Türklerin maddi ve manevi kültür mirasını içeren bir Etnografya Müzesi'nin kurulmasının gerekliliğine inanıyorlardı. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, eski mesai arkadaşı Budapeşte Etnografya Müzesi şeflerinden Macar Türkolog Prof. J. Meszaros’a müzenin kuruluşu konusundaki görüşlerini sordu.

1250 ADET ESER SATIN ALINDI

Böylece halk müzesinin kurulmasına hazırlık yapılmak üzere, 1924’te İstanbul’da Prof. Celal Esad Arseven başkanlığında, daha sonra 1925'te İstanbul Müzeler Müdürü Halil Ethem Erdem başkanlığında, eser toplamak ve satın almak üzere özel bir komisyon kuruldu.
Satın alınan 1250 adet eser, 1927’de inşası tamamlanan müzede teşhir edildi. Müze Müdürlüğü'ne ise arkeolog Hamit Zübeyr Koşay atandı.

ATATÜRK'ÜN NAAŞI 1953'E KADAR BURADA KALDI

15 Nisan 1928’de müzeyi ziyaret eden Atatürk, müze hakkında bilgi aldıktan sonra, Afgan Kralı Amanullah Han’ın Türkiye’yi ziyaretleri nedeniyle, müzenin açılmasını istedi. Müze, 18 Temmuz 1930’da ziyarete açıldı.

Atatürk'ün naaşı 21 Kasım 1938'de İstanbul Dolmabahçe Sarayı'ndan Ankara'ya nakil edildikten sonra 1953'te Anıtkabir'in tamamlanmasına kadar olan dönemde burada kaldı. Bu kısım halen Atatürk’ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunuyor. Üzerinde beyaz mermere yazılmış şu kitabe bulunuyor; “Burası 10 Kasım 1938'de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün 21 Kasım 1938'den 10 Kasım 1953 e kadar yattığı yerdir.”

İNGİLTERE KRALI CHARLES OLDUKÇA ETKİLENDİ
İngiltere Kralı Charles, prens olduğu yıllarda Ankara ziyaretinde Etnoğrafya Müzesi'ni gezmiş, eserlerden oldukça etkilenmişti.
İngiltere Kralı Charles, prens olduğu yıllarda Ankara ziyaretinde Etnoğrafya Müzesi'ni gezmiş, eserlerden oldukça etkilenmişti.
15 yıl süreyle Etnografya Müzesi, Anıtkabir görevini görürken devlet başkanlarının, elçilerin, yabancı heyetlerin ve halkın yoğun ilgi gösterdiği ziyaret yeri oldu. Binanın mimarı ise Cumhuriyetin ilk dönem mimarlarının en değerlileri arasında yer alan Arif Hikmet Koyunoğlu.

ATATÜRK HEYKELİ İTALYAN PIETRO CONANICA'YA YAPTIRILDI

Binaya 28 basamaklı bir merdivenle çıkılıyor. 4 sütunlu, üçlü bir giriş sistemine sahip binaya girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçiliyor. Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmış. Daha sonra bu iç avlu, Atatürk'e geçici kabir olarak ayrıldığında çatısı kapatıldı.
Müze önünde at üstünde duran bronz Atatürk Heykeli 1927'de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İtalyan sanatkârı Pietro Conanica'ya yaptırıldı.

SELÇUKLU DÖNEMİNE KADAR UZANIYOR

Etnografya Müzesi, Türk sanatının Selçuklu devrinden zamanımıza kadar devam eden örneklerinin sergilendiği bir müze. Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat tıraş takımları eski geleneksel Türk sanatının önemli örnekleri arasında yer alıyor.

OSMANLI DÖNEMİ SİLAHLAR DA SERGİLENİYOR

Etnografya Müzesi’nde bulunan diğer önemli objeler şunlar;
Türklere özgü teknik malzeme ve desenlerle kendi içinde halı dokuma merkezlerinden Uşak, Gördes, Bergama, Kula, Milas, Ladik, Karaman, Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilim koleksiyonu.
Anadolu maden sanatının güzel örnekleri arasında 15’inci yüzyıldan kalma Memlük kazanları, Osmanlı şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, kahve tepsisi, sahanlar, taslar, mum makasları gibi çeşitli madeni eserler.
Osmanlı Devri yayları, okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler kılıç ve yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya porselenleri, tasavvuf ve tarikatla ilgili eşyalar, Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar.

TÜRK SANAT TARİHİNİN EN GÜZEL ÖRNEKLERİ

Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev'in tahtı, Ahi Şerafettin Sandukası, Nevşehir Ürgüp’ün Damsa Köyü Taşhur Paşa Camii mihrabı, Siirt Ulu Camii Mimberi, Merzifon Çelebi Sultan Medresesi’nin kapısı.

DOLMABAHÇE SARAYI (İSTANBUL)
Dolmabahçe Sarayı'nın olduğu yer, 17'nci yüzyıla kadar bir koydu. Buranın Altın Post'u aramaya çıkan Argonotların efsanevi gemisi Argos’un demirlediği, Fatih Sultan Mehmed’in ise İstanbul’u fethi sırasında Haliç’e indirmek üzere gemilerini karaya çıkardığı yer olduğu ileri sürülür.

KOY, DÖNEM DÖNEM DOLDURULDU

Osmanlılar döneminde kaptan paşaların donanmayı demirledikleri, geleneksel denizcilik törenlerinin yapılageldiği doğal bir liman görünümünde olan bu koy; 17'nci yüzyıldan başlayarak dönem dönem doldurularak Dolmabahçe adıyla padişahların Boğaziçi’ndeki has bahçelerinden biri konumuna getirildi.

SULTAN ABDÜLMECİD DÖNEMİNDE İNŞA EDİLDİ

Tarihsel süreç içinde çeşitli padişahlar tarafından yaptırılan köşk ve kasırlarla donatılan Dolmabahçe; zamanla 'Beşiktaş Sahil Sarayı' adıyla anılan bir saray görünümü kazandı. Beşiktaş Sahil Sarayı, Sultan Abdülmecid Döneminde (1839 - 1861) ahşap ve kullanışsız olduğu gerekçesiyle 1843'ten başlayarak yıktırılarak aynı yerde Dolmabahçe Sarayı’nın temelleri atıldı.

ÜÇ BÖLÜMDEN OLUŞUYOR

Dönemin önde gelen Osmanlı mimarları Karabet Balyan ve Nikogos Balyan tarafından yapılan sarayın ana yapısı; Mabeyn-i Hümâyûn (Selâmlık), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümâyûn adlarını taşıyan üç bölümden oluşuyor. Mabeyn-i Hümâyûn; devletin yönetim işleri, Harem-i Hümâyûn; Padişah ve ailesinin özel yaşamı, bu iki bölümün arasında yer alan Muayede Salonu’ ise padişahların devlet ileri gelenleriyle bayramlaşması ve kimi önemli devlet törenleri için ayrıldı.

285 ODAYA SAHİP

Tüm yapı, bodrumla birlikte üç katlı. Biçimde, ayrıntılarda ve süslemelerde gözlenen belirgin batı etkilerine karşılık bu saray, bu etkilerin Osmanlı ustalarca yorumlanmış bir uygulaması olarak göze çarpıyor. Dolmabahçe Sarayı, öte yandan, gerek kuruluş, gerekse oda ve salon ilişkileri açısından geleneksel Türk evi plan tipinin çok büyük boyutlarda uygulandığı bir yapı bütünü. Beden duvarları taştan, iç duvarları tuğladan, döşemeleri ise ahşaptan yapıldı. Çağın teknolojisine açık olan saraya, 1910 -1912 yıllarında elektrik ve kalorifer sistemi eklendi. Sarayda; 45.000 m2’lik kullanılır döşeme alanı, 285 oda, 46 salon, 6 hamam ve 68 tuvalet bulunuyor. Döşemelerin ince işçilikli parkelerinin üstünde, önce sarayın dokumevinde, sonra da Hereke’de dokunmuş 4454 m2 halı serili.

ATATÜRK'ÜN SON İKAMETGÂHI

1856'da sarayın tamamlanması ve devlet yönetiminin buraya taşınmasından sonra Dolmabahçe Sarayı, Sultan I. Abdülaziz, Sultan V. Murad, Sultan II. Abdülhamit, Sultan V. Mehmed Reşat ve Sultan Vahideddin’e ev sahipliği yaptı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, siyasi ve kültürel yapısının oluşumunda önemli kararların alındığı mekân da olan Dolmabahçe Sarayı, aynı zamanda bu eşsiz hizmetleri gerçekleştiren, Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi hayata intikal etmeden önceki son ikametgâhı oldu.

ATATÜRK İSTANBUL'A HER GELDİĞİNDE DOLMABAHÇE SARAYI'NDA KALDI

Dolmabahçe Sarayı, Atatürk için geçmişin olduğu kadar geleceğin de göstergesi, padişahlıktan cumhuriyet yönetimine geçmiş bir ulusun eseri anlamını taşıyordu. Atatürk, bu nedenle, İstanbul’a her gelişinde Dolmabahçe Sarayı’nda kalmayı, işleri buradan idare etmeyi tercih etti.

8 YIL SONRA DÖNDÜ

Atatürk, kurtuluş mücadelesini başlatmak üzere 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru ile Anadolu'ya hareket etti. 1 Temmuz 1927 günü halkın sevgi gösterileri arasında Dolmabahçe Sarayı’na ayak basan Atatürk, duygularını şöyle dile getirdi; “Sekiz sene evvel, mustarip, ağlayan İstanbul’dan kalbim sızlayarak çıktım. Uğurlayanım yoktu. Sekiz sene sonra, kalbim müsterih olarak, gülen ve güzelleşen İstanbul’a geldim. İki büyük cihanın birleştiği noktada, Türk vatanının ziyneti, Türk tarihinin serveti, Türk milletinin göz bebeği İstanbul, bütün vatandaşların kalbinde yeri olan bir şehirdir. Sekiz sene önce buradan ayrılırken, kalbi yaralı olanlardan biri de bendim. Sekiz sene, heyet-i içtimaiyemizin (toplumumuzun) yeni girdiği devrin tarihi, içine aldığı ihtilâllerin, inkılâpların neticeleriyle doludur. Aziz İstanbul halkına, sekiz sene evvelki kadar, içinde yedi evliya kuvvetinde bir heyulâ (hayalet) tasavvur ettirilmek istenen bu sarayın içinde konuşuyorum. Yalnız artık bu saray, zıllullahların (Allah’ın gölgelerinin) değil, zıll olmayan (gölge olmayan) milletin sarayıdır ve ben burada, milletin bir ferdi, bir misafiri bulunmakla bahtiyarım.”

ÇOK ARZULADI AMA...

1937'den itibaren hastalığının belirtilerini hissetmeye başlayan Atatürk, doktorların istirahat önerilerine rağmen çalışma temposunda bir değişiklik yapmadı. Ne var ki hastalığı iyiden iyiye ilerledi. Atatürk, 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerine katılabilmeyi ve modern araçlarla donatılan Türk Ordusu’nun geçişini izlemeyi çok arzulasa da doktorları yatağından kalkmasına kesinlikle izin vermedi.

HAYATA GÖZLERİNİ DOLMABAHÇE SARAYI'NDA YUMDU

ANITKABİR (ANKARA)
Anıtkabir’in yer aldığı Anıttepe’nin önceki adı rasat istasyonu bulunması dolayısıyla Rasattepe’ydi.
Rasattepe’de MÖ. 12’nci yüzyılda Frig uygarlığına ait Tümülüsler vardı. Anıtkabir'in Rasattepe'de yapılmasına karar verilmesinden sonra tümülüslerin kaldırılması için arkeolojik kazılar yapıldı. Bu tümülüslerden çıkarılan eserler, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergileniyor.

TEMELİ 1944'TE ATILDI

Anıtkabir projesinin belirlenmesinden sonra, inşaatın başlayabilmesi için ilk aşamada kamulaştırılma çalışmalarına başlandı. Anıtkabir'in inşaatına 9 Ekim 1944'te temel atma töreniyle başlandı. Anıtkabir'in inşası 9 yıllık bir süre içinde 4 aşamalı olarak yapıldı.

Birinci Kısım İnşaat: 1944 - 1945
Toprak seviyesi ve aslanlı yolun istinat duvarının yapılmasını kapsayan birinci kısım inşaata 9 Ekim 1944'te başlamış ve 1945'te tamamlandı.

İkinci Kısım İnşaat: 1945 - 1950
Mozole ve tören meydanını çevreleyen yardımcı binaların yapılmasını kapsayan ikinci kısım inşaatına 29 Eylül 1945'te başlayıp 8 Ağustos 1950'de tamamlandı. Bu aşamada inşaatın kâgir ve betonarme yapı sistemine göre, temel basıncının azaltılması göz önünde tutularak, anıt kütlesinin temel projesinin hazırlanması kararlaştırıldı. 1947 sonuna kadar mozolenin temel kazısı ve izolasyonu tamamlanarak her türlü çöküntüleri engelleyecek olan 11 metre yüksekliğinde betonarme temel sisteminin demir montajı bitirilme aşamasına gelindi.

Giriş kuleleriyle yol düzeninin önemli bir kısmı, fidanlık tesisi, ağaçlandırma çalışmaları ve arazinin sulama sisteminin büyük bir bölümü tamamlandı.

Üçüncü Kısım İnşaat: 1950
Anıtkabir üçüncü kısım inşaatı; anıta çıkan yollar, aslanlı yol, tören meydanı ve mozole üst döşemesinin taş kaplaması, merdiven basamaklarının yapılması, lahit taşının yerine konması ve tesisat işlerinin yapılmasını kapsıyordu.

Dördüncü Kısım İnşaat: 1950 - 1953
Anıtkabir'in 4’üncü kısım inşaatı ise şeref holü döşemesi, tonozlar alt döşemeleri ve şeref holü çevresi taş profilleriyle saçak süslemelerinin yapılmasını kapsıyordu.
Anıtkabir projesinde mozolenin kolonat üstünde yükselen tonoz bir bölüm vardı. 4 Aralık 1951’de hükümet, şeref holünün 28 metrelik yüksekliğinin azaltılmasıyla yapının daha çabuk bitirilmesinin mümkün olup olmadığını mimarlara sordu.
Mimarlar yaptıkları çalışmalar sonunda şeref holünü taş bir tonoz yerine, bir betonarme tavanla örtmenin mümkün olduğunu bildirdi. Böylece tonoz yapının zemine vereceği ağırlık ve bunun doğuracağı teknik mahzurlar da ortadan kalktı.
Anıtkabir yapımında beton üzerine dış kaplama malzemesi olarak kolay işlenebilen gözenekli, çeşitli renklerde traverten, mozole içi kaplamalarında ise mermer kullanıldı.
Heykel grupları, aslan heykelleri ve mozole kolonlarında kullanılan beyaz travertenler Kayseri Pınarbaşı İlçesi'nden, kulenin iç duvarlarında kullanılan beyaz travertenler ise Polatlı ve Malıköy'den getirildi. Kayseri Boğazköprü mevkiinden getirilen siyah ve kırmızı travertenler tören meydanı ve kulelerin zemin döşemelerinde, Çankırı Eskipazar'dan getirilen sarı travertenler zafer kabartmaları, şeref holü dış, duvarları ve tören meydanını çevreleyen kolonların yapımında kullanıldı.
Şeref holünün zemininde kullanılan krem, kırmızı ve siyah mermerler Çanakkale, Hatay ve Adana'dan, şeref holü iç yan duvarlarında kullanılan kaplan postu Afyon'dan, yeşil renk mermer Bilecik'ten getirildi. 40 ton ağırlığındaki yekpare lahit taşı Adana'nın Osmaniye İlçesi'nden, lahitin yan duvarlarını kaplayan beyaz mermer ise Afyon'dan sağlandı.

Türk mimarlığında 1940 - 1950 yılları arası, ‘II. Ulusal Mimarlık Dönemi’ olarak adlandırılıyor. Bu dönemde daha çok anıtsal yönü ağır basan, simetriye önem veren, kesme taş malzemenin kullanıldığı binalar yapıldı. Anıtkabir, bu dönemin özelliklerini taşıyor.
Bu dönem özellikleriyle birlikte Anıtkabir'de Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerine ve süsleme öğelerine sıkça rastlanıyor.
Örneğin dış cephelerde, duvarların çatı ile birleştiği yerde kuleleri dört yandan saran Selçuklu taş işçiliğinde testere dişi olarak adlandırılan bordür bulunuyor. Ayrıca Anıtkabir'in bazı yerlerinde kullanılan çarkıfelek ve rozet denilen taş süslemeler Selçuklu ve Osmanlı sanatında da göze çarpıyor.
Bütün bu özellikleriyle yapıldığı dönemin en iyi örneklerinden biri olan Anıtkabir, yaklaşık 750 bin m² lik bir alanı kaplamakta olup, Barış Parkı ve Anıt Bloku olarak iki kısma ayrılıyor.

 

Barış Parkı
Anıtkabir; Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" özdeyişinden ilham alınarak, çeşitli yabancı ülkelerden ve Türkiye'nin bazı bölgelerinden getirilen fidanlarla oluşturulan Barış Parkı içinde yükseliyor.
Afganistan, A.B.D., Almanya, Avusturya, Belçika, Çin, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hindistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Kıbrıs, Mısır, Norveç, Portekiz, Yugoslavya ve Yunanistan'dan çeşitli ağaç ve fidanlar getirildi. Barış Parkı'nda 104 ayrı türden yaklaşık 48.500 adet süs ağacı, ağaççık ve süs bitkisi bulunuyor.

Anıt Bloku
Anıtkabir Anıt Bloku üç bölümden oluşmaktadır.
* Aslanlı Yol
* Tören Meydanı
* Mozole

Anıtkabir'e Tandoğan kapısından girildiğinde Barış Parkı içerisinde uzanan yoldan Aslanlı Yol başındaki 26 basamaklı geniş merdivenlere ulaşılıyor. Merdivenin hemen başında karşılıklı olarak istiklâl ve hürriyet kuleleri yer alıyor.
Anıtkabir yapı topluluğu içinde, simetri gözetilerek yerleştirilmiş olan on adet kule vardır. Bu kulelere ulusumuzun ve devletimizin oluşumunda büyük tesirleri olan yüce kavramları temsil eden isimler verilmiştir. Kuleler, plan ve yapı bakımından birbirinin benzeridir. Kulelerin üzeri piramit biçiminde çatılarla örtülü olup çatıların tepelerinde, eski Türk çadırlarında görülen tunç mızrak ucu var. Eski Türk kilim desenlerinden alınmış geometrik süslemeler, fresk tekniğinde uygulandı.
Ayrıca kulelerin iç duvarlarında, o kulenin ismiyle ilgili bir kompozisyon ve Atatürk'ün özlü sözleri bulunuyor.

İstiklâl Kulesi
Aslanlı yolun sağ başındaki İstiklâl Kulesi'nin iç duvarlarında bulunan kabartmada, ayakta duran ve iki eliyle kılıç tutan bir gencin yanında bir kaya üzerine konmuş kartal figürü görülüyor. Kartal, mitolojide ve Selçuklu sanatında gücün, istiklâl ve bağımsızlığın sembolü olarak tasvir edildi. Kılıç tutan genç ise istiklali savunan Türk milletini temsil ediyor.

Ayrıca kule duvarlarında yazı bordürü olarak Atatürk'ün istiklâlle ilgili şu sözleri yer alıyor;
* “Ulusumuz en korkunç yok oluşla son buluyor gibi görünmüşken, tutsak edilmesine karşı evladını ayaklanmaya davet eden atalarının sesi, kalplerimiz içinde yükseldi ve bizi son Kurtuluş Savaşı'na çağırdı."
* "Hayat demek savaşma, çarpışma demektir. Hayatta başarı kesinlikle savaşta başarı kazanmakla mümkündür."
* "Biz hayat ve bağımsızlık isteyen ulusuz ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı hiçe sayarız."
* "İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk ulusu, Türkiye'nin gelecekteki çocukları, bunu bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar."
* "Bu ulus bağımsızlıktan yoksun olarak yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır, ya istiklal ya ölüm."

Kulenin içinde ise Anıtkabir maketi ile Anıtkabir'i tanıtıcı ışıklı panolar bulunmaktadır.

Hürriyet Kulesi
Aslanlı Yol'un sol başında bulunan Hürriyet Kulesi içindeki kabartmada; elinde kağıt tutan melek figürüyle meleğin yanında şaha kalkmış bir at tasvir edildi. Melek figürü bağımsızlığın kutsallığını, elindeki kağıt "Hürriyet Beyannamesi"ni sembolize ediyor. At figürü ise hürriyet ve bağımsızlık sembolü.
Kule duvarlarında Atatürk'ün hürriyet ile ilgili şu sözleri yazılı;
* "Esas, Türk ulusunun saygın ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir işleme hak kazanamaz."
* "Bence, bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın sürekli olarak bulunabilmesi kesinlikle o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olabilmesiyle mümkündür."
* "Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayandığı ulusal egemenliktir."
* "Bütün tarihsel yaşantımızda özgürlük ve bağımsızlığa sembol olmuş bir ulusuz."

Kule içinde Anıtkabir'in inşaat çalışmalarını gösteren fotoğraf sergisi ve inşaatta kullanılan taş örnekleri bulunuyor.


Kadın Heykel Grubu
İstiklâl kulesinin önünde, ulusal giysiler giymiş üç kadından oluşan bir heykel grubu var. Bu kadınlardan kenarlardaki ikisi yere kadar uzanan kalın bir çelenk tutuyor. Başak demetlerinin meydana getirdiği çelenk bereketli yurdumuzu temsil ediyor. Soldaki kadın, ileri uzattığı elindeki kapla Atatürk'e tanrıdan rahmet dilemekte, ortadaki kadın eliyle yüzünü kapamış ağlıyor.
Bu üçlü grup, Türk kadınlarının Atatürk'ün ölümünün derin acısı içinde bile gururlu, ağırbaşlı ve azimli oluşunu dile getiriyor.

Erkek Heykel Grubu
Hürriyet Kulesi'nin önünde üç erkekten oluşan heykel grubu var. Sağdaki erkek başında miğferi ve kalın kaputuyla Türk askerini temsil ederken, onun yanında elinde kitabıyla Türk gençliğini ve aydın insanı, biraz gerisinde ise yerel kıyafetlerle Türk köylüsü temsil ediliyor. Her üç heykelin yüzünde derin acıyla Türk milletinin kendine özgü ağırbaşlılığı ve yüksek irade gücü anlatılıyor.

Aslanlı Yol
Ziyaretçileri Atatürk'ün yüce huzuruna hazırlamak için yapılmış olan 262 metre uzunluğundaki yolun iki yanında oturmuş pozisyonda 24 aslan heykeli bulunuyor. Atatürk'ün Türk ve Anadolu tarihine verdiği önem sebebiyle Anadolu'da uygarlık kuran Hititlerin sanat üslubuyla yapılan aslan heykelleri kuvvet ve sükûneti temsil ediliyor.

Tören Meydanı
Aslanlı yolun sonunda yer alan tören meydanı 129 x 84,25 m. boyutlarında. 15 bin kişi kapasiteli bu alanın zemini; siyah, kırmızı, sarı ve beyaz renkte traverten taşlardan oluşan 373 adet halı ve kilim deseniyle bezeli.

Mehmetçik Kulesi
Aslanlı yolun bitiminde sağda Mehmetçik Kulesi yer alıyor. Kulenin dış yüzeyinde yer alan kabartmada; cepheye gitmekte olan Mehmetçiğin evinden ayrılışı ifade ediliyor. Bu komposizyonda, elini asker oğlunun omuzuna atmış onu vatan için savaşa gönderen hüzünlü, fakat gururlu anne tasvir ediliyor.
Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Mehmetçik ve Türk kadınları hakkında söylediği özlü sözler yer alıyor;
* "Kahraman Türk eri Anadolu savaşlarının anlamını kavramış, yeni bir ülke ile savaşmıştır."
* "Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ulusunda Anadolu köylü kadının üstünde kadın çalışmasından söz etmek imkânı yoktur."
* "Bu ulusun çocuklarının özverileri, kahramanlıkları için ölçü birimi bulunamaz."

Atatürk ve Türk Devrimi Kütüphanesi
Mehmetçik ve Zafer kuleleri arasında yer alan; müze, kitaplık ve Kültürel Faaliyetler Müdürlüğü'nün içindeki birimde "Atatürk ve Türk Devrimi Kütüphanesi" bulunmaktadır. Atatürk, milli mücadele ve inkılâplar konulu Türkçe ve yabancı dillerde kitapların bulunduğu bir "İhtisas Kütüphanesi" olarak, her kesimden araştırmacı ve okuyucuya hizmet vermektedir.

Zafer Kulesi
Kulenin duvarlarında Atatürk'ün en önemli üç zaferinin tarihi ve zaferle ilgili özlü sözleri yazılı.
Kule içinde Atatürk'ün naaşını 19 Kasım 1938'de İstanbul Dolmabahçe Sarayı'ndan alarak Sarayburnu'nda donanmaya teslim eden top arabası sergileniyor.

İsmet İnönü’nün Lahti
Barış ve Zafer Kuleleri arasında yanları açık sütunların oluşturduğu galerinin ortasında 25 Aralık 1973’te vefat eden İsmet İnönü'nün sembolik lahdi bulunmaktadır. Mezar odası alt katta yer alıyor.

Barış Kulesi
Kulenin iç duvarında Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesini dile getiren bir kabartma kompozisyonu yer alıyor. Bu kabartmada çiftçilik yapan köylüler ve yanlarında kılıcını uzatarak onları koruyan bir asker figür tasvir edildi. Bu asker barışın sağlam ve güvenli kaynağı olan Türk ordusunu sembolize ediyor. Bu şekilde insanlar Türk ordusunun sağladığı huzur ortamı içinde günlük hayatlarını devam ettirmektedirler.
Kule duvarlarında Atatürk'ün barışla ilgili şu sözleri yer alıyor;
* "Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir."
* "Yurtta Barış, Cihanda Barış."
* "Ulusun hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir."

Kulenin içinde ise Atatürk'ün 1935 - 1938 arasında kullandığı Lincoln marka tören ve makam otomobilleri sergileniyor.


23 Nisan Kulesi
Kulenin iç duvarında 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışını temsil eden bir kabartma yer alıyor. Bu kabartmada, ayakta duran kadının tuttuğu kağıdın üzerinde 23 Nisan 1920 yazılı. Kadının diğer elinde Millet Meclisimizin açılışını simgeleyen bir anahtar bulunmaktadır.
Kule duvarlarında meclisin açılışıyla ilgili Atatürk'ün özlü sözleri yer almaktadır;
* "Bir tek karar vardı: O da ulusal egemenliğe dayalı, hiçbir koşula bağlı olmayan bağımsız, yeni bir Türk Devleti kurmak."
* "Türkiye Devletinin tek ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir."
* "Bizim bakış açılarımız kuvvetin, gücün, egemenliğin, yönetimin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır."

Kulede Atatürk'ün 1936 - 1938 arasında kullandığı Cadillac marka özel otomobili sergileniyor.

Bayrak Direği
Anıtkabir'in Çankaya yönündeki 28 basamaklı tören meydanına giriş merdivenlerinin ortasında, tek parçalı yüksek bir direk üzerinde Türk bayrağı dalgalanır. ABD’de özel olarak yaptırılan 33.53 m. yüksekliğindeki bu direk, Avrupa'daki tek parça çelik bayrak direklerinin en yükseği olma özelliğine sahip. Direğin 4 metresi kaidenin altında kalıyor. Türk asıllı ABD vatandaşı Nazmi Cemal tarafından, kendi bayrak direği fabrikasında imal edilerek 1946’da Anıtkabir'e hediye edildi. Bayrak direğinin kaidesinde yer alan kabartmada; meşale Türk medeniyetini, kılıç taarruz gücünü, miğfer savunma gücünü, meşe dalı zaferi, zeytin dalı ise barışı simgelemektedir. Türk bayrağı, ulusumuzun yurdunu savunma, zafer kazanma, barışı koruma ve uygarlık kurma gibi yüce değerleri üzerinde dalgalanmaktadır.

Misak-ı Milli Kulesi
Müzenin girişindeki bu kulenin içinde bulunan kabartma, tek vücut olarak kenetlenmemizi sembolize ediliyor. Kabartma, bir kılıç kabzası üzerinde üst üste konmuş dört elden ibaret. Bu komposizyon Türk vatanının kurtarılması için içilen millet andını ifade etmektedir.
Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Milli Misak ile ilgili şu sözleri yazılı;
* "Kurtuluşumuzun genel kuralı olan ulusal andı tarih safhasına yazan ulusun demir elidir."
* "Ulusal sınırlarımız içinde özgür ve bağımsız yaşamak istiyoruz."
* "Ulusal benliği bulamayan uluslar başka ulusların avıdır."

Kulenin ortasında Anıtkabir'de icra edilen törenlere katılan heyetlerin özel defteri imzalamaları için imza kürsüsü yer almaktadır. Müzenin girişi olan bu kulede bulunan aktüalite panolarında Anıtkabir'de yapılan önemli törenlere ait fotoğraflar da sergilenmektedir.

Anıtkabir Atatürk Müzesi
Anıtkabir Proje Yarışması şartlarına uygun olarak, Misak-ı Milli ve İnkılâp kuleleri arasındaki bölüm müze olarak belirlendi. Bu amaçla 21 Haziran 1960'ta Anıtkabir Atatürk Müzesi açıldı. Burada Atatürk'ün kullandığı eşyalar ve kendisine hediye edilen armağanlar ve giysileri teşhir ediliyor.
Müzede ayrıca Atatürk'ün madalya ve nişanları ile manevi evlatlarından A. Afet İnan, Rukiye Erkin, Sabiha Gökçen'in müzeye armağan ettikleri Atatürk'e ait eşyalar sergileniyor.

İnkilâp Kulesi
Müzenin devamı olan bu kulede Atatürk'ün giydiği elbiseler sergileniyor. Kulenin iç duvarında yer alan kabartmada zayıf, güçsüz bir elin tuttuğu sönmek üzere olan bir meşale, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu'nu simgeliyor. Güçlü bir elin göklere doğru kaldırdığı ışıklar saçan diğer bir meşale ise, yeni Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk'ün Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için yaptığı inkılâpları simgeliyor. Kabartma Nusret Suman'ın eseridir.
Kule duvarlarında Atatürk'ün inkılâplarla ilgili şu sözleri yazılı;
* "Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse ilerlemesine, uygarlaşmasına teknik imkân ve bilimsel ihtimal yoktur."
* "Biz ilhamlarımızı gökten ve bilinmeyen âlemden değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz."


Cumhuriyet Kulesi
Sanat Galerisi'nin girişi olan bu kulenin duvarlarında Atatürk'ün cumhuriyet ile ilgili şu özlü sözü bulunuyor;
* "En büyük gücümüz, en güvenilir dayanağımız, ulusal egemenliğimizi kavramış ve onu eylemli olarak halkın eline vermiş ve halkın elinde tutabileceğimizi gerçekten kanıtlamış olduğumuzdur."

Kulenin içinde, Atatürk'ün öğrenim gördüğü Manastır Askeri İdadisi ile Sivas ve Erzurum Kongre binaları ve I. TBMM. binalarının maketleri ve o dönemlere ait fotoğraflar sergileniyor.

Sanat Galerisi
Cumhuriyet Kulesi ve Müdafaa-i Hukuk Kuleleri arasında yer alan bu bölümde Atatürk'ün özel kitaplığı teşhir ediliyor.
Duvarlarda Atatürk'ü ziyaret etmiş olan yabancı devlet adamlarıyla Atatürk'ü birlikte tasvir eden yağlı boya tablolar bulunuyor. Galeride ayrıca, Atatürk, Milli Mücadele ve Anıtkabir konulu belgesel filmlerin gösterildiği sinevizyon bölümü yer alıyor.

Müdafaa-i Hukuk Kulesi
Bu kule duvarının dış yüzeyinde yer alan kabartmada, Kurtuluş Savaşı’nda ulusal birliğimizin temeli olan Müdafaa-i Hukuk dile getiriliyor. Kabartmada, bir elinde kılıç tutarken diğer elini ileri uzatmış sınırlarımızı geçen düşmana "Dur!" diyen bir erkek figür tasvir ediliyor. İleri uzatılan elin altında bulunan ulu ağaç yurdumuzu, onu koruyan erkek figürü ise kurtuluş amacıyla birleşmiş olan milletimizi temsil ediliyor.
Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Müdafaa-i Hukuk konusunda söylediği sözler yer alıyor;
* "Ulusal gücü etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır."
* "Ulus bundan sonra hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına şahsen kendisi sahip çıkacaktır."
* "Tarih; bir ulusun kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez."
* "Türk ulusunun kalbinden, vicdanından doğan ve onu esinlendiren en esaslı, en belirgin istek ve iman belli olmuştu: Kurtuluş."

Kulenin içinde "Atatürk ve Milli Mücadele" konulu periyodik sergiler düzenlenmektedir. Ayrıca Atatürk'ün öğrenim gördüğü Harbiye Mektebi'nin maketi bulunuyor.


Sakarya Meydan Muharebesi Konulu Kabartma
Komposizyonun sağında bir genç, iki at, bir kadın ve bir erkek bulunuyor. Bunlar, savaşın ilk döneminde düşman saldırıları karşısında evlerini bırakıp yurt savunması için yollara düşmüştür. Sağdaki delikanlı arkaya dönmüş, sol elini kaldırıp yumruğunu sıkarak düşmanlara; "Bir gün döneceğiz ve sizden öcümüzü alacağız" demektedir.
Bu üçlü grubun önünde çamura batmış bir araba, çabalayan atlar, tekerleği döndürmeye çalışan bir erkek ve iki kadınla ayakta bir yiğit ve ona bir kılıç sunan diz çökmüş bir kadın var. Bu grup figürleri, Sakarya Muharebesi başlamadan önceki dönemi temsil ediliyor. Bu grubun solunda, yere oturmuş iki kadın ve bir çocuk, düşman istilası altında, Türk ordusunu bekleyen halkımızı simgelemektedir. Bu halkın üzerinden uçarak Başkomutan Mustafa Kemal'e çelenk sunan bir zafer meleği var.
Komposizyonun sonunda yere oturan kadın vatan anayı, diz çöken genç Sakarya Meydan Muharebesi'ni kazanan Türk ordusunu, meşe ağacı ise zaferi simgeliyor. Vatan ana, Türk ordusunun zaferinin simgesi olan meşe ağacını gösteriyor.

Başkomutan Meydan Muharebesi Konulu Kabartma
Komposizyonun solunda yer alan ve bir köylü kadın, bir erkek çocuk ve bir attan oluşan grup milletçe savaşa hazırlık dönemini temsil ediyor. Sonraki bölümde; Atatürk bir elini ileri uzatmış ve "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" diyerek ordularımıza hedefi gösteriyor. Öndeki melek, Ata'nın emrini borusuyla uzak ufuklara iletiyor. Bundan sonraki bölümde, Atatürk'ün emrini yerine getiren Türk ordusunun fedâkarlıklarını ve kahramanlıklarını temsil eden kabartmada, vurulup düşen bir erin elindeki bayrağı kavrayan bir yiğitle siperde ellerinde kalkan ve kılıçlı bir asker Türk ordusunun taarruzunu sembolize ediyor. Önde ise elinde Türk bayrağıyla Türk ordusunu çağıran zafer meleği bulunuyor.

Mozole
Anıtkabir'in en önemli bölümü olan mozoleye çıkan 42 basamaklı merdivenlerin ortasında "hitabet kürsüsü" yer alıyor. Mermer kürsünün tören meydanı cephesi dairesel geometrik motiflerle süslü olup, ortasında Atatürk'ün "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" sözü yazılı.
Mozole 72x52x17 m. boyutlarında uzunca dikdörtgen bir plan üzerine kurulmuş olup, ön ve arka sekiz, yan cepheler ise 14.40 m. yüksekliğinde ondört kolonatla çevrelenmiş halde. Mozole cephesinde, solda Atatürk'ün Türk gençliğine hitabı, sağda ise Cumhuriyet'in kuruluşunun 10’uncu yıldönümünde söylediği nutku yer almaktadır. Harfler taş kabartma üzerine altın yaldızlarla yazılı.


ECEABAT ATATÜRK KARARGÂHI
Atatürk, Sofya'da yarbay rütbesiyle ateşemiliter olarak görev yaptığı sıralarda Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na girmekte olduğunu görünce başkomutanlıktan, kendisine Anadolu’da aktif bir görev verilmesini talep etti.


Atatürk, talebi doğrultusunda 20 Ocak 1915'te, Tekirdağ bölgesinde yeni kurulmakta olan 19’uncu Tümen Komutanlığı’na tayin edildi. Atatürk, kısa sürede bu tümeni kurarak 25 Şubat 1915'te, Çanakkale Savaşı'na katılmak üzere Eceabat'a gitti. Burada ikmal yaptıktan sonra, 18 Nisan 1915'te Bigali’ye geçerek bir köy evini karargâha dönüştürdü. Atatürk, Çanakkale zaferinin taarruz planlarını Bigalı’daki karargâhında hazırladı.

Çanakkale Savaşı'ndan sonra Bigalı’daki köy evi eski sahiplerine iade edildi. 1969’da evin sahiplerinden alınarak müzeye dönüştürme kararı alındı. Kültür Bakanlığı, evi onarımdan geçirerek 1973’te ziyarete açtı.


Müzeye dış kapısından küçük bir avluya giriliyor. Alt katta biri büyük, diğeri küçük iki oda bulunuyor. Buradaki tahta bir merdivenle de üst kattaki salona çıkılıyor. Burada Atatürk'ün çalışma odası ve yatak odası yer alıyor. Diğer oda ise yaveri tarafından kullanıldı. Odaların tavan ve döşemeleri ahşaptan oluşuyor.

ADANA ATATÜRK MÜZESİ
Atatürk Müze binası, Seyhan Caddesi üzerinde 19’uncu yüzyılda yapılmış geleneksel Adana evlerinden biri.
İki katlı, çıkmalı, kırma çatılı, kâgir yapı, bu özellikleri nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ‘Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı’ olarak tescil edilerek koruma altına altında bulunuyor.


Atatürk, 15 Mart 1923'te Adana'ya gittiğinde Ramazanoğulları'ndan Suphi Paşa'ya ait olan bu binada ağırlandı. Bina, Atatürk Bilim ve Kültür Müzesi Koruma ve Yaşatma Derneği tarafından zamanın Kolordu Komutanı Bedrettin Demirel'in önderliği ve halkın yardımıyla kamulaştırılıp restorasyonu yapıldı. 1981’de de Müze Müdürlüğü'ne bağlı olarak hizmete açıldı.
Atatürk'ün Adana'ya gelişi her 15 Mart’ta resmi törenle bu binada kutlanıyor.


Çalışma Odası… Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonraki yıllarda çıkan yerel gazetelerden Yeni Adana, Türk Sözü, Çukurova, Dirlik gazeteleri.
Kütüphane… Osmanlıca ve Latin harfleriyle Türkçe yazılı, çoğu bağış yoluyla sağlanan 2000'e yakın kitap.
Sofa... Emekli subay Nevzat Duruak tarafından yapılmış olan Atatürk'ün mumdan heykeli.
Yatak Odası... Pirinç karyola, sim işlemeli yatak ve masa örtüsü, ayrıca Karharamanmaraş işi iki koltuk ve elbise dolabı.
Çalışma Odası... Karhamanmaraş işi koltuk, masa, sandalye, telefon, dolap ve Atatürk' ün portresi.
Basın Odası... Vitrin içerisinde Yeni Adana Gazetesi'nin ciltlenmiş Pozantı nüshaları ve çalışanlarının çerçeveli resimleri.
Mücahitler Odası... Gani Girici'nin ve bazı mücahitlerin portreleri, Gani Girici'ye ait madalya ve Atatürk'ün ölüm anına, 9:05'e ayarlanarak durdurulmuş bir saat.


Oturma Odası... Cevizden sandalye, nargile, madeni mangal, kilim ve halılar.
Hatay Odası... Atatürk Adana'ya geldiğinde, Ayşe Fıtnat Hanım’ın başkanlığında bir grup Fransız işgalindeki Hatay'dan gelerek Atatürk'ün huzuruna çıkmış ve ona siyah gül hediye etmiştir. Buna karşılık, Atatürk de "Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz" demiştir. Bu olayı anlatmak için mankenler bulunuyor. Ayrıca ceviz oymalı sehpa, Türk bayrağı ve Hatay'dan gelen heyetin çeşitli boylarda fotoğrafları.
Silah Odası... Cins ve ebatları değişik tüfekler, tabancalar, paşa apoleti, Atatürk' ün doğduğu evin maketi, Anıtkabir'e Osmaniye'den giden taşın numunesi ve vitrin içerisinde çeşitli yıllara ait madeni paralar.
Yaver Odası... Atatürk'ün yaverinin kaldığı oda içerisinde pirinç karyola, sim ve gümüş işlemeli yatak örtüsü, ceviz kaplamalı elbise dolabı, madeni ibrik ve leğen.
Kuva-yi Milliye Odası... Atatürk, İsmet İnönü ve Kuva-yi Milliye döneminde emeği geçen ve Kuva-yi Milliye hareketini başlatanların büstleri.

ATATÜRK EVİ MÜZESİ (ANTALYA)
Atatürk, 5 Mart 1930’da İzmir'den Antalya'ya hareket etti. Atatürk, Antalyalıların kendisine hediye ettiği Tophane Meydanı’ndaki köşkte bir süre dinlendikten sonra balkona çıkıp bir konuşma yaptı. Antalya'da bir hafta kalan Atatürk, müzeleri gezdi, narenciye bahçelerinde üreticilerle görüştü. 12 Mart 1930'da arkadaşlarıyla birlikte Ankara'ya döndü.


Atatürk’ün Antalya’ya ikinci gelişi İzmir’den başladığı Silifke - Taşucu’nda sona eren gezisi sırasındaydı. Atatürk'ün, Antalya'ya üçüncü ve son gelişi 1935’deydi. Ege Vapuru ile İzmir'den hareket eden Atatürk, yanında kız kardeşi Makbule Atadan, Nebile Hanım, Prof. Afet İnan, Fahrettin Altay, Nuri Conker, Cevat Abbas Gürer ile birlikte Antalya iskelesine çıktı. Geceyi Köşkte geçiren Atatürk, ertesi günü gece saat Ege Vapuru ile Silifke – Taşucu’na hareket etti.


İki katlı, üzeri kiremit çatı, taş bir yapı olan köşkte uzun bir hol, holün sağında bir salon, bir oda, banyo ve mutfak, solonda da iki oda ve üst kata çıkan merdiven bulunuyor. Üst katta ise holden ayrı olarak birisi balkonlu olmak üzere yedi oda yer alıyor.


Atatürk'ün ölümünden sonra, Antalya Atatürk Köşkü, Özel İdareye geçti. 1939’da Akşam Kız Sanat Okulu ve Kız Enstitüsü binası olarak kullanıldı. 1952’de Tarım Bakanlığı’na devredilen Köşk, son yıllara kadar Teknik Ziraat Müdürlüğü’nün büroları olarak kullanıldı. 1980’den sonra Kültür Bakanlığı’na devredilen köşk, onarıldıktan sonra 1986’da Atatürk Müzesi olarak ziyarete açıldı.

ZAFER MÜZESİ (AFYONKARAHİSAR)
Bina, 1913 - 1914’te dönemin belediye başkanı Esbabzade Hüseyin Tevfik Efendi tarafından yaptırıldı. Hükümet konağıyla birlikte belediye hizmet binası olarak kullanılmak üzere iki katlı ve kârgir olarak Ermeni ustalar tarafından inşa edildi.


Binanın doğuda, batıda ve güneyde olmak üzere üç kapısı bulunmak üzere alt ve üst pencere sayıları birbirine eşit. Alt kat pencereleri basık, üst kat pencereleri sivri kemerli, pencere kenarları ile köşeleri çıkıntılı kesme taştan yapıldı.


Zemin katta on oda, bir toplantı salonu ve sahnesi, üst katta ise sekiz oda, bir antre ve bir büyük salona sahip bina, 27 Ağustos 1922’de Afyon’un düşman işgalinden kurtulmasından sonra Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak Paşa ve Tevfik Bıyıklıoğlu tarafından Batı Cephesi karargâh binası olarak kullanıldı. Başkomutan Meydan Muharebesi’nin planlandığı bina, bu bakımdan büyük bir öneme sahip.


1935’te yeni belediye binasının yapılmasının ardından boşaltılan bina, 1985’e kadar çeşitli amaçlarla kullanıldı. 1985’te Başkomutan Tarihi Milli Park Müdürlüğü’ne Zafer Müzesi yapılmak üzere devredildi.


Müzede, Kurtuluş Savaşı ile ilgili bilgiler, fotoğraflar, topografik harita, pano, belge ile silahlar, savunma telleri, konserve kutuları gibi savaşta kullanılan malzemeler ile Zafer Anıtı’nın açılışı için özel olarak yaptırılmış gümüş makas olmak üzere 213 adet eser yer alıyor. Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Tevfik Bıyıkoğlu ve diğer komutanların kaldıkları odalar da yeniden düzenlenerek 1995’te hizmet vermeye başladı.

ATATÜRK EVİ MÜZESİ (BURSA)
Çekirge Caddesi üzerinde bulunan binanın 19'uncu yüzyılın sonlarında yapıldığı tahmin ediliyor. Köşk, bodrum ve çatı katının dışında iki katlı. Atatürk'ün 20 - 24 Ocak 1923'teki ikinci ziyaretinde Bursa Belediyesi bu binayı Miralay Mehmet Bey'den satın alarak ulu öndere hediye etti.


Bundan sonra Atatürk Bursa'yı ziyaretlerinde bu evde konaklandı. 1938'den sonra Bursa Belediyesi tarafından Emekli Sandığı'na satıldı. 6 Şubat 1968'de ise Emekli Sandığı köşkün kullanımını Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne devretti. Köşk, 29 Ekim 1973'te Cumhuriyet'in 50'nci yılında müzeye dönüştürülerek ziyarete açıldı.


Birinci Kat... Girişin sağında kabul salonu, solda yemek salonu ile buraya açılan dinlenme odasından oluşuyor.


İkinci Kat... Sağda yatak odası, solda çalışma odası ve çalışma odasının sağ yan tarafından geçilerek limonluk bölümüne ulaşılıyor. Bodrum kat, mutfak ve hizmet için kullanıldı. Köşkün eşyalarının tamamına yakını Atatürk'ün kullandığı orijinal eşyalar.

ALAGÖZ KARARGÂH MÜZESİ (ANKARA)
Sakarya Savaşı'nda düşmanın Polatlı yakınlarına kadar ilerlemesi üzerine Batı Cephesi Komutanlığı, Ankara - Polatlı arasındaki Alagöz Köyü'nü Cephe Karargâhı olarak seçti.


Alagöz Köyü sakinlerinden Türkoğlu Ali Ağa'ya ait çiftlik evi ise karargâh olarak kullanıldı.
Sakarya Savaşı'nın bitiminde bina, sahipleri olan Ali Türkoğlu ve oğulları tarafından 1965 yılına kadar ev olarak kullanılan bina, bu tarihte Ali Türkoğlu’nun varisleri tarafından Milli Eğitim Bakanlığı'na devredildi.


1967’de Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bağlı olan Anıtkabir Müze Müdürlüğü'ne devredilen bina restorasyondan geçirilerek müze haline getirildi.
10 Kasım 1968’te sadece üst katı tanzim edilerek, alt kat odaları ise 1983’de yapılan yeni bir düzenlemeyle teşhire açıldı.

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder

Bakmadan Geçmeyin