Grönland'da yaşayan tek türk vatandaşı olarak, sözlük'e "içerden bilgi" vermek boynumun borcudur.
aynı zamanda grönland üniversitesinde de master yapıyorum, ama tırt bir öğrenci olduğum için bu konuda söyleyeceklerim fazla didaktik olmayacaktır.
1. evet grönland buzlarla kaplı bembeyaz bir adadır. ama adı niye grönland (danca: yeşil ada)?
bu adayı bir viking olan erik the red (kızıl erik) 986 yılında keşfetmiş. geldiği dönem yaz mevsimine denk geldiği ve yazın buralar yeşil bir çim örtüsüyle kaplı olduğu için de, adını grönland koymuş.
buraya gelmeden önce britanya'ya uğrayıp, yanlarına eş olarak bir kaç güzel kız almış bu vikingler. (bir rivayete göre ingiliz kızlarının en güzelleri, o dönemler hep vikingler tarafından götürüldüğü için, bugün ingilterede güzel kız kalmamıştır ama danimarka kızları çok güzeldir denir)
bu vikingler adaya ayak basan ilk insanoğullarındandır. suan burada yaşayan eskimolar (inuit halkı) bu adamlardan daha sonra, kanada üzerinden gelerek adaya yerleşmiştir.
fakat tabi buranın kış ayı, öyle böyle bir kış ayı değil arkadaşlar. hava -55lere düşüyor bazı bölgelerde. tabi bu bizim viking amcalar yaza aldanıp yerleşiyorlar. üstlerinde yün kıyafetlerle, ekonomilerini hayvancılık üzerine kurmuş olmalarına rağmen, yaklaşık 15. yüzyılın ortasına kadar mucizevi bi şekilde adada yaşamayı başarıyorlar. sonra gelen buzul çağıyla beraber bu abiler bir anda ortadan yok oluyor-püf diye... o soğuğa ne hayvan, ne de yün kazaklar dayanıyor tabii. (gerçi bazı kaynaklar, inuitlerin bu adamları katlettiğini idda ediyor ama kesin olarak bilinmiyor)
2. şu sıralarda (2015) grönland'da toplamda 55 bin kişi, başkent nuuk'ta 15 bin kişiyiz.
yerli halk inuitler, danlar ve benden oluşuyor. güneyde çok azda olsa biraz patates yetiştirilebiliyor, onun dışında tarım ya da hayvancılık yapılamıyor. grönland'da ağaç yok arkadaşlar-inanın en özlediğim şey bir ağacın gölgesinde oturmak.
her hafta 2-3 defa gemilerle danimarkadan buradaki süpermarketlere, restoranlara, giyim marketlere..vb konteynrlar geliyor. yani yiyecek sıkıntımız yok, avokado, mango, kuru incir bile var markette.
ama buradaki yerli halk daha çok kendi avlanıyor. ren geyiği, muskus (ineği?), fok, balina ve balık yeniyor daha çok. (yalnız o fok yahnisi pistiği gün, okul kantinine girmek acayip zor, çok ağır kokuyor be kardeşim.) aynı zamanda fok kürküyle kışlık giyim, kemiklerinden de takı yapıyorlar. yani benim yıllar evvel sokaklarda "hayır foklar ölmesin, buna bir dur diyin" naralarım boşunaymış, adamlar soğan yetiştiremiyor ki soğan ekmek yesin? fok yicek tabi, balina yicek - etinden sütünden de faydalanacak-napsın çöpe mi atsın mis gibi kışlık kabanı..
3. günlük yaşamda insanlar inuit dili olan kallalısut'u, devlet dairelerinde ortak dil olarak dancayı konuşuyorlar.
ben bu iki dili de çok az biliyorum ama insanların ne kadar arkadaş canlısı olduğunu görseniz - zaten lisana çok fazla gerek kalmadığını anlarsınız.. bir cumartesi gecesi gittiğiniz barda her yaştan insan, bir anda ayaklanıp polka dansı yapmaya başlıyor (kolundan tutup seni de sürükleyerek :) )
4. en sevilen müzik tarzı rock.
otobüste 60 küsür yaşındaki bir teyzenin kulaklığından inanılmaz rock-metal gitar riffleri, davul soloları duymak gayet günlük bir olaya döndü benim için.
insanlar parti yapmaya bayılıyor, içki bolca tüketiliyor ve 4 tane süper marketi olan bu küçük şehirde 10'dan fazla bar-pub-club tarzı yer mevcut. bütün hafta gözüne çok seyrek gelen nüfus, cuma cumartesi barlara akıyor sıkış-tepiş. canlı müzik çok yaygın ama hemen hepsi rock grupları.
5. danimarka oturum iznine sahip olduğum için üniversite, dil eğitimi, doktor, ilaç, dış hekimi.. vb. bedava. ama bu izne sahip değilseniz her şey ateş pahası.
şu an sırf bedava diye üniversitede master yapıyorum (grönland edebiyatı ile ilgileniyorum) ve inanılmaz bilgiler edinmeye başladım. orta asya türk edebiyatıyla, inuit edebiyatı o kadar benzerlikler taşıyor ki, hadi canım dersiniz. tabi ki tümünü anlatmayacağım ama şunu söylesem yeterli olacaktır: kallalisut dilinde anne = ana-ana , baba= ata-ata. buyrun buradan yakın.
bu arada zaten adamlar bildiğin kazaklara benziyor. bu kadar kuzeyde yaşamalarına rağmen sarışın ve mavi gözlü değiller, bunun sebebi de d vitamini yönünden çok zengin olan fok - balinayla beslenmeleriymiş...
6. buraya gelmek isteyenlere önerim: gelmeyin. turist olarak gelin, gezmeye görmeye, fotoğraflamaya gelin (çünkü doğal güzelliği nefes kesici), ama yerleşmeye gelmeyin.
hava soğuk. bokun donar, o derece soğuk.
gerçi turist olarak gelir misiniz bilmem, biletler gidiş-dönüş 3400 lira falan, boşverin, merak ettiğiniz bişey olursa bana sorun, siz boşuna o kadar zahmete girmeyin.
bir de benim için gidin bi ağaca sarılın lan, hormonsuz bi domates yiyin. bi de her sıcaklayıp terlediğinizde beni düşünün, şikayet etmeyin :)
Gönder